4/01/2011

Yarışmam geldi



Sizce bir müzik yarışması nasıl olmalı? Özellikle Dj yarışmalarıyla başlayan sonra her sene yenileri eklenerek artan müzik yarışmalarını kast ediyorum. Siz düşüne durun ben nasıl olmaması gerektiği konusunda birkaç ipucu vereyim.

Bulutlu bir İstanbul günü… Taksimde yer alan otellerden birinin lobisine adım atıyoruz. Lobi Türkiye’nin neredeyse tüm üniversitelerinin müzik ile ilgilenen öğrencileriyle dolu. Büyük bir girişim. İzmir’den gelen de var, Mersin’den de Diyarbakır’dan da. Ortak uğraşlar çerçevesinde toplanan herkes kaynaşma aşamasında. Müzik giymek düşüncesinden hareketle genel profilin rock müzik severlerden oluştuğunu söyleyebiliriz.

Organizasyonla ilgilenen arkadaşlar ellerinde listelerle turlarken odamızı soruyoruz. Birazdan yerleşeceğimiz söyleniyor. Tamam diyerek beklemeye başlıyoruz. Bekliyoruz…Bekliyoruz… Bekliyoruz… Uzun bir sürenin ardından otel görevlisi yeterli odanın olmadığını söylüyor! Bunun üzerine katılımcıların bir kısmı açıklama olmadan aynı firmanın yine Taksim’de ki başka bir oteline yönlendiriliyor. Resepsiyon görevlisinin “toplantı için mi geldiniz” tarzında şaşkın bir ifadeyle kalabalığa bakması da ön hazırlığın ne kadar “ciddi” yapıldığını özetliyor. Yine yeterli oda olmadığı için bazı öğrencilerin üçerli odalarda kalmasının istemesine bir şey demiyorum bile. Ortak beğenilerle tanışma faslı geçildi tabi ama aynı odayı paylaşmak farklı bir durum. Her neyse sinirlenmeden otobüslere doğru yol alıyoruz. Program akışından hala bir haber olan arkadaşların keyiflerinin yetip otobüslere gelmelerini bekliyoruz. Bu süre içinde organizasyon takımından kimsenin bu keyfi bozup bilgi verme gibi bir niyeti de yok tabi…

Boğaziçi Üniversitesi’nin güzel kampusuna gelince stres seviyesi de düşüyor tabiî ki. Etkinlik programının en sonunda dağıtılması ve yemek faslından sonra panelde ki yerimizi alıyoruz. O ana kadar düşüncem organizasyonu yapan şirketin aksaklıklarını yaşadığımız şeklindeydi. Ancak Türkiye’nin önde gelen prodüktörlerinden biri konuşmasına başlayınca olayın organizasyondan ziyade genel bir eksikliği olduğunu anladım. Öyle ki zaten o ana kadar içerik hakkında hiçbir detay bilmeyen dinleyicilere hiçbir giriş yapılamadan “önce sorularınızla başlayalım” denmesi garip. Hatta trajik. Öyle ki yaşanan uzun sessizlik sonrası bunu fark eden firma yetkilileri bir açılış yapma nezaketinde bulundu ve durumu özetledi. Sonra da genel müzik piyasası ve gençlerin müzikal kariyerlerinde yaşadığı sorunlar üzerine konuşmalar yapıldı. Üç müzik adamı da soruları yanıtlarken arkadaşlardan biri yarışmanın içeriğine ilişkin bir soru soruyor. Prodüktörlerden birisi ise önce duvarda ki afişlere bakıyor sonra da “sanırım s… firması bir müzik yarışması düzenliyormuş” diye söze başlıyor. Bunun bir şaka olduğunu söylemek isterdim ama maalesef değil. Konuşma için çağırılan kişiler sanırım Boğaziçi Üniversitesin de ki bir etkinliğe geldiklerini düşünüyor. Bir süre sonra ara veriliyor. Ara sonrası müzikal dahiler veda bile edemeden kaybolmuş. Belki sıkılmış belki de kaçmış… Hangisi olursa olsun deneyimlerinden yaralanmak isteyen herkes şaşkın.

Panelin ikinci bölümü müzik yarışmasının nasıl olması gerektiğine ilişkin… Yarışma sadece üniversitelilere mi açık olsun, hangi kategorilerde yarışma düzenlensin. Yarışmanın kazanını olsun mu yoksa festival havasında bir etkinlik mi olsun. Gibi onlarca benzeri soru ve cevapsız geçen saatler. Bu tartışmalar sırasında salonun her yerine asılmış olan afişlerde yarışmanın logosundan, “üniversiteler arası müzik yarışması” ibaresinin yer almasına, “pop” “rock” ve “elektronik” müzik türleri için ayrı ayrı tasarımlar yapılmasına rağmen herkeste bunların değişebileceğine ilişkin bir umut var. Firma yetkilisinin düşüncelerinize önem veriyoruz diyerek saatler süren tartışma da, söylenen fikirleri not bile almaması da başka bir tezat durum…

Aslında yapılması planlanan şey hoş ancak çok yolu var. Etkinliğin en güzel tarafı herkesin mail adreslerini alıp güzel bir iletişim zinciri oluşturması. Yeni kapılar böylece açılmış durumda. Başka bir güzel yanı ise, İstanbula’a belki de ilk kez gelen insanların konuk edilmesi ve sonrasında Vega konserine davet edilip güzel bir hafta sonu yaşatılması.

Güzel yanlarının yanında masumane gelmeyen kısımlardan bahsedersek, yazının genelinden de anlaşılabileceği gibi bunun bir “tanıtım” dan ileri gitmediği. Baştan sona hatları şekillendirilmiş bir hakla ilişkiler mucizesi içinde, yarışmanın demokratik bir platformda yapıldığı gösterilmeye çalışıyor. Amaç ise giderek çoğalan müzik yarışmaları piyasasında farklı bir konumdan başlamak… yazının en başında da belirttiğim gibi artık sayıları giderek artan yarışmalar içinde fark yaratabilmek önemli bir artı. Bu büyük artı da yarışmaya katılması muhtemel gençleri bir araya getirip onlara organizasyonu “fikirlerini alarak” tanıtmak.

Panele katılan prodüktörlerden birinin söyleşi sırasında çekinmeden gençlere söylediği bir söz var. “Bu tarz yarışmalara güvenmeyin. İsmi ne olursa olsun ticari kaygılar mutlaka işin içine girecektir. Tamamen özgür olacağınızı, yarışmayı kazansanız bile rahat hareket edebileceğinizi düşünmeyin.” Kısa ve net bir özet. Müzik yarışmaları yeni yeteneklerin ortaya çıkması için kesinlikle güzel bir fırsat. Ancak para yatırımı yapılan bir organizasyonda ticari kaygı olmanız da kaçınılmaz bir gerçek.

İşlerim nedeniyle katılamadığım ikinci gün neler yaşandı bilemiyorum. Ayrılacağım sıralarda katılımcıların dönüş işlemlerinin henüz yapılmamış olduğunu öğreniyorum. Kısaca uzun yoldan İstanbul’a gelen arkadaşlar bir sorunla karşılaşmadan evlerine dönebildiyse tamamen şans işi.

Organizasyon kültürünün, müzik yarışmalarının, müzik panellerinin artması, gelişmesi ve düzene girmesi dileklerimle… Büyük firmaların ise müzik konusunu ticari bir araç olarak gördükleri için değil, sosyal bir sorumluluk bilinciyle hareket ettikleri için yarışmalar düzenlemeleri umuduyla…

12 03 2007 tarihinde Zekirdek.com sitesinde yayınlanmıştır.